Atatürk
Atatürk

Devlete Dair – 5 – Devlet, Özgürlükler ve Dinamik Oyunlar

Son yazıda, statik ortamda Leviathan’ın kişilerin güvensizlikten ötürü kendi arasında kuramadıkları kooperasyonu üçüncü parti bir ceza uygulayıcısı olarak nasıl tesis ettiğini ve bunun bedeli olarak topladığı vergilerle nasıl gerçek bir canavara dönüşebileceğini tartışmıştık. Bu noktada, Hobbes’un güvenlik problemini çözen Leviathan’ı mutlak bir güce sahiptir ve o güce karşı yapılabilecek pek fazla şey yoktur, ona boyun eğmek gerekir. Ancak önceki yazıda da göstermiş olduk ki, Leviathan’a mutlak itaat, yahut dizginlenmemiş bir Leviathan, devletin meşruiyetini yok eder çünkü bizi doğa durumundaki savaş ortamından dahi daha kötü bir noktaya ulaştırabilmektedir.

Hobbes’un Leviathanı, bir elinde kılıç, öbür elinde din ile mutlak egemenlik hakkını elinde tutar ve bu mutlak gücünü tesis edilemeyen barışı tesis etmekle elde eder. Bir nevi barışçıl mutlakiyet vardır. Esasında, Locke, Hobbes’un bu otoriteye boyun eğmeyi öneren mutlak devletine karşı, sınırı aşmış ve sözleşmeyi ihlal etmiş devlete karşı kollektif isyan hakkını önererek karşı çıkar. Locke için devlet, mülkiyetin garantörüdür ve bunu ihlal etmesi kabul edilemez.

Burada Rousseau’nun argümanları önemli bir noktaya oturmaktadır. Daha önceki yazılarda gördüğümüz gibi, kişileri kendi çıkarlarına göre hareket eden tamamen özgür bireyler olarak ele aldığımızda, kendi aralarında kooperasyonu tesis edemiyorlar ve savaş durumundan çıkamıyorlardı. Bundan kurtulmanın yolu da Leviathan’a boyun eğmek idi. Yani bir bakıma özgürlük ve güvenlik arasında bir seçim yapılması icab ediyordu. Kişileri özgür bıraktığımızda Nash Dengesi, toplum için en iyi sonucu vermiyor fakat dizginlenmemiş bir Leviathan da toplumu savaş halinden bile kötüye taşıyabiliyordu. Rousseau, bir bakıma bu probleme çözüm aramıştır. Kişiler sözleşme öncesi doğa durumundaki özgürlüklerinden vazgeçmeden nasıl güvenliklerini tesis edebilirler? Rousseau’nun bu probleme çözümü, en yalın haliyle genel iradedir. Kişiler, genel iradeyi kendileri oluşturdukları için, ona uymakla özgürlüklerini kaybetmezler. Aksine, genel iradeyi kişiler oluşturduğu için, genel iradeye uymakla kendi kurallarımıza uymak arasında fark yoktur. Burada ahlaki bir özgürlük tanımı getirilmektedir, Rousseau için kanunların emrettiğini uygulamak, özgürlüğün kendisi olarak ortaya çıkmaktadır. Hobbes ve Locke için özgürlük, devletin ve toplumun müdahele edemediği mahrem alanı temsil ederken; Rousseau için özgürlük, kendi toplumunun kurallarını belirleme hakkına sahip olan bireyindir ki bu bizi milli egemenlik anlayışına ulaştırır. Burada amaç, bireyle toplumun arasındaki farkı azaltmak, bir bireyi toplumsal bütünlüğün bir parçası olarak ele almaktır.

Statik oyunlardan dinamik oyunlara geçerkenki temel motivasyonumuz, Hobbes, Locke ve Rousseau üçgeninden hareketle bireysel özgürlükler, toplum ve devlet arasındaki ilişki ağını ele almak olacak. Bir bakıma Rousseau’nun çözmek istediği problemi tartışacağız. Dinamik oyunlarla beraber temel sorumuz, yepyeni bir soru olmamakla beraber şu olacak: Bireysel özgürlükleri yok etmeden, bir toplum olarak kendi içimizde oluşturacağımız kooperasyonun sonucu olarak devleti nasıl inşa edebiliriz? Hangi şartlar altında bu mümkün olabilir?

Devleti, toplumdan ayrı üçüncü parti bir karar alıcı olarak değil, toplumun kendi arasında kurduğu kooperasyonun doğal sonucu ve somutlaşmış organizasyonu olarak tanımlayacağım. Üçüncü parti ceza uygulayıcısı olarak devlet, özgürlüklere el koyan ve canavarlaşmaya meyyal bir devlettir. Kooperasyon olarak devlet ise, toplumun kendi arasında tesis ettiği kooperasyonun somutlaşmış ve organize olmuş halidir. Şimdiye kadarki statik bakış, üçüncü parti ceza uygulayıcısı olarak devleti ortaya koyuyordu, bunun karşısına ise kooperasyon olarak devleti koyacağız.

Şimdi şu şekilde düşünmeye başlayalım: Mahkum İkilemi karakteri gösteren ilk oyunumuzda, kişiler kendi arasında güven tesis edebilseydi ne olurdu? Yani birbirleriyle konuşsalar ve birbirlerine güvenseler, yani her bir birey barışı seçtiğinde diğerinin saldırıyı seçmeyeceğine inansa ve bu yolla kooperasyonu tesis edebilseler ne olurdu? Cevabı çok açık. Üçüncü parti bir ceza uygulayıcısına ihtiyaç duyulmazdı ve mutlak itaate ihtiyaç duyan bir canavara mahkum olunmazdı.

kopek Devlete Dair - 5 - Devlet, Özgürlükler ve Dinamik Oyunlar

Burada önerim şudur: Birbirine karşı güven tesis edememiş, gerçek manada modern bir milleti meydana getirememiş toplumlarda, devlet, üçüncü parti bir ceza uygulyacısı olarak var olur. Üçüncü parti ceza uygulayıcısı devlet, kişilerin bir araya gelmek ve kooperasyonu tesis etmekteki beceriksizliklerinin üzerinde meşruiyetini inşa eder. Bazıları bu anarşi halini fırsat bilirler ve toplumu köleleştirirler. Kişiler, kendi arasındaki kooperasyonu tesis edemezler ve devlete boyun eğmek zorunda kalırlar. Bu bakış Hobbes’u nasıl monarşiye götürüyorsa, günümüzde bizi de otoriter devlet yapısına götürür.

Oysa, birbirine karşı güven tesis edebilmiş, gerçek manada modern bir milleti meydana getirebilmiş toplumlar için devlet, oluşturdukları kooperasyonun doğal bir sonucu ve bu kooperasyonun somutlaşmış organizasyonu olarak ortaya çıkar. Burada, topluma zarar verecek devlet müdahaleleri sınırlıdır çünkü toplumsal organizasyon yoksa, canavar devlet vardır. Devletin varlığının teminatı, toplumun kendi arasında tesis edebildiği kooperasyondur. Devlet, toplumun kendi içinde tesis ettiği kooperasyonun detaylarını hayata geçirendir, o kooperasyonun yokluğunda ortaya çıkan ve canavarlaşan bir yapı değil. Bu da bizi milli-demokratik devlet fikrine doğru götürecektir. Milli diyorum çünkü toplum, bir millet olarak kendi problemlerini çözebilme kapasitesine sahiptir ve bunu kendi arasında kurduğu toplumsal ceza mekanizmalarıyla tesis eder. Demokratik diyorum çünkü burada devlet, multak itaat edilmesi gereken bir yapı değil, toplumun kurduğu sistemin somutlaşmış halidir. Toplumun ihtiyaç ve taleplerine göre değişebilecektir ve bu devletin sürekliliği temin eder.

Toplumun kendi kendine kooperasyonu tesis edebilmesine ilişkin düşüncelerimi daha iyi ifade edebilmek için dinamik oyun fikrini sunacağım ve bir sonraki yazıyla beraber bu analizin sonunda elde edeceğimiz sonuç üzerinden tartışmamıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Hatırlarsanız, Hobbes, gücü tanımlarken bugün ve gelecek arasında bir ilişki kurarak tanımlamıştı. Daha önce de belirtmiş olduğum gibi önceki yazılardaki analizler statik oyunlarda dayanmakta, “intertemporal” (zamanlararası) kararlara izin vermemekteydi. Bu sebeple, oyunları statikten dinamiğe geçirmek icap etmektedir. Dinamik oyun fikri sayesinde, barış ortamını tesis etmek veya kooperasyonu sağlamak için gerçekten üçüncü parti bir otoriteye ihtiyaç duyup duymadığımızı analiz edeceğiz.

Başlarken, bireylerin üçüncü parti bir otorite olmaksızın kooperasyonu tesis edemedikleri Mahkum İkilemi tipi oyunumuzu hatırlayalım:

vatandas grafigi Devlete Dair - 5 - Devlet, Özgürlükler ve Dinamik Oyunlar

Hatırlayalım ki burada Nash Dengesi, her iki tarafın da saldırmayı tercih ettiği savaş hali oluyordu. Şu şekilde düşünmeye başlayabiliriz: Bu oyun, arka arkaya T kere oynanıyor olsun. Yani, bu oyunu tek seferde oynamak yerine, aynı oyunu sonlu tekrarlı sayıda oynadığımızı hayal edelim. Sorumuz şu: Nash Dengesi, ne olacaktır?

Burada iktisatçıların “backward induction” (geriden tümevarım) diye tabir ettiği tekniğe başvurmak durumundayız. Oyuncuların T anındaki, yani tekrarlı oyunumuzun son anındaki davranışını düşünelim. Hemen şunu fark ediyoruz ki her iki vatandaş da T anından sonra oyunun biteceğini bilgisine sahiptir. Öyleyse, statik Mutabakat oyunumuzdaki Nash Dengesi, T anında olacak olandır çünkü vatandaşlar o anda geleceğe dair bir düşünceye sahip değillerdir. T anında oynanan oyunun Nash Dengesi, savaş halidir. Buradan hareketle, T-1 anındaki oyunu incelersek, her iki oyuncu da gelecekte oynanacak olan T anındaki oyunun sonucunun savaş hali olacağını bilir ve tıpkı T anında olacağı gibi kooperasyona yanaşması için sebep bulamazlar. Gelecek oyunda herkes saldırıyı seçecekse, T-1 anında barışı seçmek için bir sebep yoktur. Böylece T-1 için de Nash Dengesi savaş halidir. Bu tekniği, geriye doğru T kere sürdürdüğümüzde, fark edeceğiz ki bütün alt-oyunların Nash Dengesinin savaş hali olacaktır ve bütün oyunun dengesinin (daha özelde ‘’Subgame Perfect Nash Equilibrium’’) her dönem için savaş hali olduğunu görürürüz. Bir başka deyişle, oyun sonlu tekrarlı oynandığında dahi, kişilerin kendi arasında kooperasyonu tesis edebilmesi için gerekli teşvik mekanizması oluşmamıştır.

Özetleyecek olursak, başlangıçtaki oyunumuzu sonlu tekrarlı biçimde oynattığımızda dahi, kişiler üçüncü parti bir ceza uygulayıcı otorite olmaksızın kooperasyonu tesis edemeyeceklerdir. Yani buraya kadar elimizde yeni bir sonuç yok. Buradan çıkaracağımız esas sonuç, kişilerin Mutabakat Oyununun bir yerde biteceğini düşünmeleri veya bilmeleri, kooperasyonu imkansız kılmaktadır. Kişilerin oyunun geleceğine dair bilgisi önem arz etmektedir. Neden bunu anlattın derseniz, cevap kendiliğinden gelecek: Sonsuz tekrarlı oyunlara geçiş yapabilmek için.

Bütünlüğü bozmamak adına, bu yazıyı burada noktalıyorum. Bir sonraki yazıda, aynı oyunu sonsuz tekrarlı biçimde oynayatacağız ve uzun bir çabanın sonunda ulaşmak istediğimiz sonuçlara bakacağız. Bu sonuçların kooperasyon olarak devlet diye adlandırdığım argümanımızı daha iyi anlamamıza vesile olacağını düşünüyorum.

Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz