İnsaniyet ile ilgili çok ateşli ve becerikli sözler söylenir. Oysa insanı insan yapan, insaniyet göstermek değil, tarihi düşmanlarla dost olunmayacağını bilmektir. Hakikatleri unutarak ve avunarak insancıl olunmaz. Pek çok gözlerle ağlayanlar değil, kendi milletini, milliyetini yükseltmek için istenen refahı anlamlandıran gözler daima ileriye bakar, bakabilir. Harap ve bozuk bakışlar bazen gözlemci, bazen bilimci, bazen sevici, bazen okşayıcı, bazen insancı ama asla ülkü halini alamayacak kadar perişandır. Zira ayaklar altında çürümüş rutubetli fikirler, iş hâline gelmez, uygulanamaz. Esas kendilerini inandırdıkları, hakikat olamayacakları söylemeye mahkûm olduklarıdır.
İnsanseverliğin olduğu yerde sırtını sırtıma ver deyip, vatanı arkadan vuranların zaferi vardır. O, dönüştürülmeyi, köleleştirilmeyi, ehlileştirilmeyi kabul ettirir. Türk ülküsünün düşmanı olan fikirler gelişip, hayat bulur. Kalbi başkalarının elinde olanların ağızları da başkalarının keyfîne ve hesabına uygun kimselerle birliktedir. Orada, Türklüğe karşı yapılan saldırılar sevecenlikle karşılanır. Çünkü ufuklarını her an süsleyen bencil ruh ve görmezden gelen gözleridir. Hep olduğu gibi umursuz, ilgisiz hayatları ile zehirlenip, ömrün içinde tek bir hatıraları dahi bulunmayan yabanlıkları, başkalarına ait yepyeni rüyaların kucağına sığınmak ister. İnsansı olmak yerine insan olmalı, yani şeref ve haysiyet taşımalıdır. İnsancılık yanlısı kendi milletini hiçe sayan, kendi kabiliyetlerinden habersiz yürüyen ve adımları hiçbir biçimde bir Kızılelma ülküsüne, bir büyümek fikrine varmayan, varamayan kişidir. Nitekim ırkî asalet, iş başarma yetisi ve insanlık meziyetleri doğuştandır. Bir işi gerektiği gibi değil de, günün koşullarına göre yapan yahut işi oluruna bırakan kimse, milli şuur uyanıklığının bulunmayışı içinde ve her şeyden uzakta, yarı uykuda, mülayim, kaçgöç tavırlarla ancak vatana, yabancıların gözleri ve kavrayışları ile bakan biridir. Hâlbuki ataların büyük önem taşıyan kudret ve kabiliyetlerine sahip kimse, bağımsız ve güçlü bir sesle, tıpkı onların yaptıkları gibi ‘biz varız, biz sağız, biz büyüyeceğiz’ der.
Uluslararası kafalarının içinde kardeş oldukları düşüncesi döner, dolaşır. Onları aynı iman ile yürüten ve akşamları aynı inanç ile döndüren gevşeklikleri, içlerini tahrik eden ve günlerine göre değişen hisleri, kendi talihlerine karşı besledikleri milliyetsizlikleridir. Fazla ilerlemeyen, yürümeyen, fikrin ve ruhun servetlerini bilmeyen, büyümek istemeyen bıkkın bir kimse esaslı ne yapabilir? Yapsa yapsa kendi rahatı ve keyfî kaçmasın diye insanlık davası güder, güdebilir. Önce milli ülküyü inkârla birçok kardeşleri olur. Bundan böyle her ne varsa, elle tutulabilir ve alıp, satılabilir olmalıdır. O, başkalarının insanlığına hayran, zavallı ve geri olduğuna kanaat getiren ama kendi milletini yükseltmeyi en büyük insanlık saymayan, sayamayan bir aşağılıktır. Kendi benliğini kaybetmiş, aciz, miskin bir soysuz, Türk milletindeki cevher ve fazileti, asalet ve güzellikleri göremez. Misyonerlik faaliyetlerinden eli olur da yahut köpeklemiş, sefil ruhunu teslim etmeden, bir ara hakikati içinden geçirir mi bilinmez ama böyle biri, hiçbir zaman bağlı olduklarının kendisini bırakıp gitmesinin, inandıklarının kendisini terk etmesinin öcünü yeterince almış olmaz. Sonuç olarak herkes özünü sakladığını umarken aldanır.
Bugün, bankadaki yatırım hesapları ile küresel şirketler en insanca davranan insancıllardır. Ne de olsa, bütün dünyayı bir merkezden yönetmek hevesi açık ve net bir şekilde ortadadır. Ne ve kim oldukları ile kendilerine yükledikleri amaç bellidir. Peki, konuştukları başka, yaptıkları bambaşka olanlara ne demelidir? Hiç değilse bazıları gibi kendilerini esasen içlerinden biri değilmiş de güya küresel şirketlerin ortaklarına kafa tutar vaziyette bulmazlar. Ya da gizli kapaklı maksat ve gaye içinde, zaten olmayan, olmamış ve hiçbir zaman da olmayacak sözde kardeşliği yeşertmek, tüm insanları içine alan bütünü sevdikleri iddiaları ile kendilerini bağlı bulundukları kimselere hizmet etmenin kıvancından mahrûm etmezler. Bunun cevabı çok basittir. İnsancılık! İnsancılar, hayatın bir savaş olduğu hakikatini, başta his ve fikir adamlarından çok daha iyi bilirler. Hatta o kadar iyi bilirler ki, soysuz olan kimseden soyluluk beklenmeyeceğini, kanı ve sütü bozuk olan bir kimseden tarihi, iktisadi, siyasi pek çok düşmanlığın, fenalığın ve iradesizliğin geleceğini üstelik bunları görülmedik bir şekilde öğrenmişlerdir. En yüksek onura sahip olan kimselerin başarmak için çalışmaktan, yaşamak için ölmekten kaçınmayacağını pekâlâ bilir, bu nedenle anlattıkları kardeşlik masallarına inanmayan, her zaman fedakâr ve feragat içinde milletseverlikle dolu kimselere düşman kesilirler. Bilirler ki, bir millet namını alabilecek olanlarda ancak bir ırkın meziyet ve özellikleri bulunur.