Atatürk
Atatürk

Bir Devrin Halka Açık Fikir Mektebi: Marmara Kıraathanesi

Marmara Kıraathanesi’nin kökü, Küllük Kıraathanesi’ne dayanmaktadır. Dolayısıyla ilk olarak Küllük’ten bahsetmemiz daha yararlı olacaktır. Küllük’ün ne zaman açıldığını tam olarak bilemesek de 1955 sonbaharında açık olduğu Cem Sökmen tarafından tespit edilmiştir.[1] Fakat ne yazık ki Küllük, ‘‘Menderes yıkımları’’ olarak bilinen, DP iktidarının 1955-1960 yılları arasında İstanbul’un muhtelif yerlerindeki yıkımlardan nasibini almıştır. Küllük, İstanbul’da Beyazıt Camii’nin yakınlarında bulunan ve dönemin aydınlarının buluşma noktası olarak ünlenen bir kahvehanedir. Bu kıraathanenin yıkılmasının ardından müdavimleri iki adrese devam etmiştir. Bunlardan biri Acem’in Kahvesi, bir diğeri ise bu yazıda ele alacağımız Marmara Kıraathanesi’dir.

Acem’in Kahvesi ve Marmara Kıraathanesi, tıpkı Küllük gibi Beyazıt Meydanı’ndadır. Peki bu Küllük’ün müdavimleri arasında hangi isimler vardı? Başlıca; Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal Beyatlı, Peyami Safa, Nurullah Ataç, Necip Fazıl Kısakürek, Orhan Veli Kanık, Neyzen Tevfik gibi yakın tarihimizin önemli edebiyatçıları ve fikir adamları, Küllük’ün müdavimleri arasında bulunmaktadır.[2]

Küllük ile ilgili yeterince bilgi verdikten sonra asıl konumuz olan Marmara Kıraathanesi’ne geçiş yapalım. Acaba bu halka açık fikir mektebine kimler gelmiş, kimler gitmiş, kimlerin masalarında neler konuşulmuş, onu inceleyelim.

Bir Devrin Halka Açık Fikir Mektebi: Marmara Kıraathanesi

Marmara Kıraathanesi de Küllük gibi Beyazıt’tadır. Bu kıraathanenin müdavimlerinden biri olan Mehmed Niyazi Özdemir, Marmara Kıraathanesi’nin ortamını şu şekilde tarif ediyor:

‘‘Caddeden biraz yüksekte olan kahveye sekiz on basamak bir merdivenle çıkılırdı. Bayezid Meydanı’na bakan ön tarafında balkonu andıran bir yer vardı, havanın müsait olduğu günlerde buraya iki üç masa konulurdu. Kahvenin bu yönü tamamen camdı. Kahveyle balkonu ayıran ya da birleştiren bu canım batı tarafında duvara bitiştiği yerdeki kapıdan içeri girilirdi. Girişteki on kadar masaya oyun kâğıdı, tavla ve okey verilmezdi; bu bölüm sohbet için ayrılmıştı. Kahvenin sahibi Mustafa Bey, müşterileriyle gurur duyar, onlara lâyıkıyla hizmet etmeye çalışırdı. Kahve genellikle temiz ve düzenliydi, bilhassa sohbet bölümündeki masaların yeşil örtüleri sık sık değişmekteydi.’’[3]

Halka açık bir fikir mektebi olan Marmara Kıraathanesi’ne adeta bir halk üniversitesi atmosferi hâkimdi. Yine Mehmed Niyazi Özdemir kavheye girip çıkanları şu şekilde tasvir ediyor:

‘‘Kimler gelmezdi ki! Uluslararası üne kavuşmuş bilim adamlarından, dünyada ciddi, en güvenilir kabul edilen ansiklopedide yer almış sanatkârlara kadar çok değişik, renkli kişiler gelirdi.’’[4]

Marmara’nın müdavimlerine ise ‘‘Marmaratör’’ lakabı verilirmiş. Bu müdavimlerin hem siyasi anlayış, hem de fikir olarak farklı konumlarda bulunmalarına rağmen, yukarıda Mehmed Niyazi Özdemir’den aktardığımız bilgiye göre, çok renkli bir ortam olduğunu söyleyebiliriz. Hatta Marmara’da kimin nereye oturacağı da belliymiş, her bir masaya da ad verilmiş; tasavvuf, edebiyat, siyaset masaları gibi.

Kıraathane’nin bir diğer müdavimi olan şair Sezai Karakoç, Marmara Kıraathanesi’nin kendisi için önemini şöyle anlatıyor:

‘‘Kitaplarımız orada, gazete yazılarımız ilkin orada ortaya çıkıyor. Dostluklar, nadiren de olsa kırgınlıklar. Sanki ikinci ev, ikinci yazıhane orası.’’[5]

Birçok fikirden ve siyasi görüşten insanı bir araya getirmesi özelliğini Mustafa Miyasoğlu şöyle anlatıyor:

‘‘1960’lı ve 70’li yıllarda Marmara Kırâathanesi Türk fikir hayatında çok önemli bir yere sahiptir. Burada akşam üzerleri toplanan pek çok gazeteci, aydın, akademisyen ve üniversiteli genç, memleketin meseleleriyle siyasi gelişmeleri ve fikir hayatını ilgilendiren hususları tartışırlardı. Her götüşten insan, gazetelerin akşam baskılarından öğrendikleriyle gazetecilerden ele geçirdikleri bilgileri birbirine aktarır, memleketin ahvaline ait görüş alışverişinde bulunurdu. Siyasette 24 saatin çok önemli olduğunu bilenlerdeki telâşla felsefî hikmet açısından hadiselere bakanların sükuneti arasındaki uyuşmazlık, bazen tam bir kaos oluştururdu. Bazıları bir siyasi partinin taraftarı üslûbuyla konuşur ve dertleşeceği dost ararken, birçoğu soğukkanlı bir akademisyen tavrını benimseyerek pek çok gelişmeye dudak bükerdi.’’[6]

Peki Marmara’nın müdavimleri kimlerdi? Marmara’nın her yaştan ve sosyal kesimden müdavimleri bulunmaktaydı. Bunlardan bir kısmını şu şekilde sıralamak mümkündür: Dündar Taşer, Ali İhsan Yurt, Ziya Nur Aksun, Dr. İzzettin Şadan, Kâmil Öztürk, Erol Güngör, Mehmet Çavuşoğlu, Mehmet Genç, Le Monde Hasan Bey, İrfan Derman, Yücel Hacaloğlu, Muzaffer Özak, Mehmet Şevket Eygi, Osman Yüksel Serdengeçti, Muhittin Nalbantoğlu, Şoför Kâmil, Ahmet Yücel (Zaptiye Ahmet), Fethi Gemuhluoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Prof. Mükrimin Halil Yinanç, şehit gazeteci İlhan Egemen Darendelioğlu, İsa Yusuf Alptekin, Hüseyin Nihal Atsız, Tarık Buğra, Nevzat Kösoğlu, Galip Erdem, Ahmet Er, Mümtaz Turhan, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Prof. Dr. Osman Turan, Orhan Şaik Gökyay, Arif Nihat Asya, Nurettin Topçu, Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, ülkücü şehit Yusuf İmamoğlu, Mustafa Ok, Necmettin Hacıeminoğlu, Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu.[7]

Tabii ki bu isimlerin aynı dönemde Marmara’da bulunduklarını ifade etmemiz imkansızdır. Bir kısmı birbirleriyle aynı dönemde Marmara’da bulunmuşsa da bazıları hiçbir zaman karşılaşmamıştır. Marmara’da bir araya gelen isimlerin çoğu birbirinden farklı disiplinlerde ve alanlarda çalışan yahıt farklı konulara ilgi duyan kimselerdir. Bundan dolayı konuşulan konular da sürekli değişiklik göstermiştir. Ancak hangi konu konuşulursa konuşulsun, sohbetin daima uygun bir üslupla ilerlediğini söyleyebiliriz. Konuşulan çeşitli konular, tam bir ders veya seminer ya da açık oturum kabul edilebilecek seviyeli ve özgür bir ortamda tartışılmıştır. Bu sebeptendir ki, Marmara Kıraathanesi, müdavimleri tarafından ‘‘ikinci üniversite’’ olarak görmüştür.[8]

Çoğu kıraathanede de olduğu gibi Marmara Kıraathanesi’nde de bazı karizmatik, üstat kabul edilen merkez kişiler bulunmaktadır. Ziya Nur Aksun, bunların en önemlilerinden biridir. Yayınlanmış 6 ciltlik bir ‘‘Osmanlı Tarihi’’ çalışması bulunan Ziya Nur Aksun, 1976 yılında felç geçirerek konuşma yetisini kaybedene kadar kıraathanenin üstat kabul edilen müdavimlerinden biridir. Çeşitli bölümlerden üniversite öğrencileri onun sohbetlerinin devamlı dinleyicisi haline gelmiştir. Ayaklı kütüphane olarak bilinen araştırmacı-yazar Ali İhsan Yurt ve aslında matematikçi olduğu halde Marmara Kıraathanesi’nde devamlı tarih konulu sohbetlerin içinde olan Prof. Dr. Nuri Karahöyüklü de bu merkez kişilerdendir. O zamanlar Ord. Prof. Ömer Lütfi Barkan’ın asistanı olan Mehmet Genç ve Prof. Mümtaz Turhan’ın asistanı olan Erol Güngör de Marmara Kıraathanesi sohbetlerinin sözü dinlenen insanlarıdır.[9]

Marmara Kıraathanesi’nin İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne yüz metre mesafede bulunduğunu biliyoruz. Bu yüzden sürekli müşterileri arasında araştırma görevlilerinden profesörlere kadar çeşitli düzeydeki bilim adamları her zaman var olmuştur.

  • Sonuç Yerine

Şimdilerde işportacı esnaflığının harmanladığı bir karmaşa bölgesi halini alan Beyazıt Meydanı’nı biraz yukarıdan seyreden Marmara Kıraathanesi, en yoğun günlerini 1959-1971 yılları arasında yaşamıştır. Osmanlı Devleti’nin son yılları ile Cumhuriyet’in ilk yılları arasında birer kültür ve edebiyat mahfili olarak ünlenmiş kıraathanelerin sonuncusuydu. Küllük’ten sonra kıraathane kültürünün semtteki son temsilcisi olarak bir grup insana mekân olmuş, Türkiye’nin sosyal politik değişimler gösterdiği bir dönemde sadece güncel politikaya değil, kültürel tartışmalara, edebî ve tarihi sohbetlere de vesile olmuştur.

Kaynakça

ANAR, Turgay, Yeni Türk Edebiyatında Edebiyat Mahfilleri, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2011.

ELGİN, Ahmet Güner, Marmara Kitabeleri, Ötüken Neşriyat, 2003.

GÜRLEK, Dursun, Çınaraltı Kitap Sohbetleri, Timaş Yayınları, 2005.

KARAKOÇ, Sezai, Samanyolunda Ziyafet, Diriliş Yayınları, 2012.

MİYASOĞLU, Mustafa, ‘‘Tarihçimiz Ziya Nur’’, Bilge Tarihçi Ziya Nur Aksun Kitabı, haz. Necmettin Turinay, M. Nuri Yardım, Ö. Ziya Belviranlı, Marifet Yayınları.

SERT, Ömer Burak, Türk Siyasal Hayatında Dündar Taşer, Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli Üniversitesi, 2022.

SÖKMEN, Cem, Aydınların İletişim Ortamı Olarak Eski İstanbul Kahvehaneleri, Ötüken Neşriyat, 2019.

SÖKMEN, Cem, Aydınların İletişim Ortamı Olarak Eski İstanbul Kahvehaneleri, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2010.

ÖZDEMİR, Mehmed Niyazi, Dâhiler ve Deliler, Ötüken Neşriyat, 2006.

[1] Cem Sökmen, Aydınların İletişim Ortamı Olarak Eski İstanbul Kahvehaneleri, Ötüken Neşriyat, s. 59-66.

[2] Ömer Burak Sert, Türk Siyasal Hayatında Dündar Taşer, Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli Üniversitesi, 2022, s. 250; Cem Sökmen, a.g.e., s. 66-67.

[3] Mehmed Niyazi Özdemir, Dâhiler ve Deliler, Ötüken Neşriyat, s. 14.

[4] Mehmed Niyazi Özdemir, a.g.e., s. 14.

[5] Sezai Karakoç, Samanyolunda Ziyafet, Diriliş Yayınları, s. 135-136.

[6] Mustafa Miyasoğlu, ‘‘Tarihçimiz Ziya Nur’’, Bilge Tarihçi Ziya Nur Aksun Kitabı, haz. Necmettin Turinay, M. Nuri Yardım, Ö. Ziya Belviranlı, Marifet Yayınları, s. 173; Cem Sökmen, Aydınların İletişim Ortamı Olarak Eski İstanbul Kahvehaneleri, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2010, s. 42-43.

[7] Ömer Burak Sert, Türk Siyasal Hayatında Dündar Taşer, Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli Üniversitesi, 2022, s. 251-252.

[8] Turgay Anar, Yeni Türk Edebiyatında Edebiyat Mahfilleri, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2011, s. 197-199

[9] Dursun Gürlek, Çınaraltı Kitap Sohbetleri, Timaş Yayınları, s. 83; Ahmet Güner Elgin, Marmara Kitabeleri, Ötüken Neşriyat, s. 6-7; Cem Sökmen, a.g.t., s. 43.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz