Atatürk
Atatürk

Nikos Kazancakis

“Hiçbir şey ummam, hiçbir şeyden korkmam, özgürüm.”

Nikos Kazancakis’in Çileci kitabından ve mezarından…

Dünyada yaşamanın en zor olduğu çağda yaşıyoruz sanki.  Bölgesel savaşlar, ekonomik krizler, salgınlar, asayişsizlik, ahlaksızlık. Modern insan bıkkın ve bezgin, gün geçtikçe umudu tükenmiş bir mahlûk oluyor. Yaşlanmış, yorulmuş bir insan ile muhatabız. Belki çoğumuz tarihin en çekilmez zaman diliminde sıkışıp kaldığımızı düşünüyoruz. “Yaşamak için ne kötü bir çağ!” diyoruz kendi kendimize.

Nikos Kazancakis’e bulunduğumuz çağ ile ilgili böyle bir tanım yapsak muhtemelen bize şöyle cevap verirdi: “Bunu gidin de bir ölüye anlatın!” Ya da en azından buna benzer bir şey… Çünkü onun zihin dünyasında yaşam her şeyin üzerindedir, umutsuzluk ve karamsarlığa asla yer yoktur. O bir varoluş savaşçısıdır ve hayattan vazgeçmek onun için en büyük günahlardandır. Şöyle açıklar hayat felsefesini, – Gençliğimden ihtiyarlığıma kadar beni kaderimden ayıran söz ya da davranışın günah olduğunu düşünüyordum. Benim kaderim neydi? Beni nereye götürüyordu, aklım henüz ayırt etmiyordu.  Ben de kararı yüreğime bırakıyordum. “Şunu yap, şunu yapma, çek git durma ve bağırma; görevin tektir sonuna kadar gitmek! Hangi son? Neyin sonu”, diye soruyordum yüreğime. “Sorma ilerle!”-

1883 yılında tam da bugün Girit’te bir Osmanlı vatandaşı olarak doğmuştu. Yaşadığı dönem ve bölge itibariyle karışık bir ortamda büyümüş pek çok acı görmüştü. Hayatını değiştiren en büyük etkenlerden biri ise sürekli seyahat etmesi olmuştu. Nietzsche, Bergson, St.Francesco ve Buddha gibi isimlerden etkilenmiş ve eserlerine bu kişilerin felsefelerini incelikle döşemişti. Özellikle Nietzsche onun zihin dünyasının en büyük mimarıydı. Varoluş felsefesini metinlerine bu denli işlemiş başka bir yazar daha yoktur dünyada. Gerçi bir yazar, bir şair, bir edip demek saygısızlık olur ona çünkü son büyük Yunan filozofu bilgeliği vardı onda.

Kazancakis, tıpkı bugünkü gibi insanların nihilist ve karamsarlaştığı bir dönemde 2. Dünya Savaşı sonrasında bir panzehirmişçesine popüler edildi. Tabi bu ünün en büyük sebebi Anthony Quinn’in başrolünü oynadığı “Zorba” filmiydi. Bu film Kazancakis’in aynı adlı romanından uyarlanmıştır. Belki boş kafalarda “eğlence düşkünü bir meczup” gibi basitçe okunabilir. Fakat Kazancakis’in en güçlü romanlarının başında gelir. Şayet Nietzsche’yi biraz tanıyan kişi hemen anlar ondaki esintiyi. “İşte, işte orada Nietzcshe’nin “Amor Fati”si (Yazgını Sev) cisimleşmiş hayat bulmuş Zorba’da” demeli. Zorba’nın bir bilge olduğunu ilk görüşte fark etmeli. O öyle bir karakterdir ki hayat ne verirse kabullenir. Pek çok kez kaybetmiş, yaralanmış dert çekmiştir. Ama asla mücadeleden vazgeçmemiştir. Yaşama ve yaşamın meyvelerine âşıktır. En büyük tesellisi ise özgürce dans edebilmesidir.

Yaşam vardır Kazancakis romanlarında. İsa’yı bile çarmıhtan alıp yere indirir. Assisili Francesco ile okuru yalın ayak bir yolculuğa çıkartır ve öyle fırtınalara tutulur ki insan kendini çok geçmeden dizginlemelidir. İmgelemle tüm metinlerini süslemiştir. Derin bir düaliteyle karşılaşırız Kazancakis metinlerinde. İyi ile kötü kardeş olabilir, kurt yiyen bir kuzu karşınıza çıkabilir ve şeytan ile melek kol kola gezebilir. Onun itirazı aslında insanın tek düzeleşmiş hayat görüşünedir.

Gerçekten de bugün düşünce yapımıza baktığımızda “siyah ve beyaz” iki renkten okuduğumuzugörürüz hayatı. Ya doğru ya yanlış, ya öyle ya böyle… Peki hayatta doğrular veya yanlışlar tek renk midir? Siyah örneğin, doğruyu temsil edemez mi? Ya kırmızı ve yeşil anlatamaz mı aynı iyiyi? Beyaz bir yalan oluyor da neden yanlış olmasın mesela? Hakikat dediğimiz biraz müphemlik gerektirmez mi? Aslında hayatın kendisi de böyle değil midir?

İşte Kazancakis bu noktada hakikate giden yolun tek olmadığını söyler bizlere. Hayatı tüm renkleriyle kabullenmektir onun felsefesi. Hayata değil umutsuzluğa ve karamsarlığa direnmek, sonuçları benimsemek, iyi ya da kötü ayırt etmemek, her düşüşte ayağa kalkmak ve hep ilerlemek ya da tekrar tekrar denemek… Bunlardır önerdikleri, insanoğlundan bekledikleri.

Doğum günü vesilesiyle onu hatırlamak, hatırlatmak ve anlamak dileğiyle…

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz