Atatürk
Atatürk

Türk Kurtuluş Savaşı

Bu öyle bir savaştı ki, sonunda dünyadaki “sömürgeler çağı” kapanmış, ileri ve uygar geçinen bir ulusun öteki geri kalmış bir ulus sırtından geçinmesi devrine son verilmiştir. Türk Kurtuluş Savaşı bütün esir ve mazlum milletlerin kalkınıp, silkinip, kurtulma yollarına ışık tutmuş, çığır açmıştır. Küçük Asya’nın bir küçük düzlüğündeki bu küçük görünüşlü savaş, kıtalar ve denizler ötesindeki koca İngiliz İmparatorluğu’nda kabinelerin düşmesine, zihniyetin değişmesine sebep olmuştur. Şahlanan Almanya ile silkinen Çin, örneği ve cesareti bu savaştan ve başkomutanından aldıklarını liderlerinin ağzından resmi ve kesin beyanlarla ifade etmişlerdir. Bugün Tunus ve Cezayir liderleri, Mustafa Kemal’in İstiklâl ve İnkılâp yolundan yürümekte olduklarını iddia edip durdurmaktadırlar. Fransız devlet başkanı General Dögol, Fransa – Almanya savaşlarında teslimiyete sapan Mareşal Peteni “Le Grand Vezir” diye Damat Ferit Paşa’ya benzetmek suretiyle kendisini Türk Kurtuluş Savaşı’nın Başkumandanı yerine koyarak avunup övünmüştür.

Bu Kurtuluş Savaşının sonundadır ki “Hat – tı müdafaa yoktur, sath – ı müdafaa vardır ve satıh bütün vatandır.” Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu veciz sözü bütün dünyada büyük savaşlarda ulusal savunmalara ışık tutan bir düstur olmuştur.

Birleşmiş Milletler zihniyeti ki şimdi ileri medeni ve dürüst dünyanın başı üzerinde tuttuğu bir fikir bayrağıdır: Bunu ilk tatbik eden, buna ilk itibar kazandıran, Türk Kurtuluş Savaşının, Milli Misakçı “ulusal antçı” muzaffer muharipleri olmuştur. Dünya ölçüsündeki kesin etkisiyle eşsiz önemini böylece belirttikten sonra artık savaşın başlamasına ve gelişmesine de kısaca temas edebiliriz.

30 Ekim 1918 de imzalanan Mondros Mütarekesiyle 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu tarihe karışmış; yerine yarı sömürge bir küçük devlet kalmış oluyordu. Biraz sonra İzmir’e de Yunanlılar girince, Türk yurdunun dört ucu gittikçe içerilere sızan bir işgalle çevrilmiş oluyordu. Türk topraklarında Türk ordusundan başka her ordu elini kolunu sallayarak gezebiliyordu, herkes yılgın ve bitkindi. Devletler muvazenesi bozulduğu için müttefikler isteklerinde ölçüsüz ve şımarıktılar. Türk haysiyeti, Türk izzetinefsi, ağır yaralıydı. Devlet silinmişti. Millet bitkindi. Vatan haraptı ve yabancı ayaklar altında çiğneniyordu. Şişli’deki bir evde bir insan, bir vatan insan, bir bayrak insan, Anadolu’da yer yer ayaklanan halk kütlelerine baş olmak çaresini düşündü. Ve 19 Mayıs 1919 da bir eski şileple Samsun’da karaya ayakbastı. Anadolu da ona bağrını açtı. Bütün ülke ölçüsündeki günler ve aylar boyu karanlığı bir ilâhi şimşek gibi yırta yırta ışık saçlı ve gök gözlü bu baş, Amasya – Havza derken Erzurum’da ve Sivas’ta bir kutup yıldızı gibi parladı. Ve Ankara’da bir güneş gibi doğdu. Milletin ruhundaki buzlar çözüldü. Kanı donmuş aydınlar kımıldandılar. Yaralı kurt silkindi. Sırtına binen şımarık gafilleri yere vurdu. Kurt bakışlı gözlerini açtı. Savuşup gitmeyenleri pençesiyle ezdi…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz