Bilmek bir parça da yaşamaksa, o halde yaşanabilecek olanın en değerlisini yaşamak, Ulu Türkçü Nihal Atsız’ın payına düşmüştür. Zira hiçbir işkence, onu, büyük düşüncelerinin ardından koşmasını engelleyememiştir. Muhteşem saydığı yüksek gaye uğrunda nice feragat ile daima çalışmış, Türk varlığı, Türk birliği, Türk dili, Türk tarihi, Türk edebiyatı böylece tekrar ruhun halis ve çevik kuvveti, bilgi için en derin arzu halini almıştır.
O, kendini duyan ve bilen büyük bir utkuya, Türkçülük ülküsüne, arınmış gönül ve inanmış yürek ile bağlı bir Türk aydınıdır. Yaşamda her türlü zorluğa katlanıp, üstesinden gelecek duygu ve değerlerle dolu, hiç bıkmadan öğreticilik yapan bir öğretmendir. Hem öyle bir öğretmendir ki, dış koşullara gülen, rastlantı ve talihin oyunları ile eğlenen, ezberleri allak bullak eden, ne olursa olsun Türk sevgisinden ödün vermeyen, geçmişi olmayanları kendi unutkanlıklarında boğan ve Türk topraklarından taviz verilmesini salık veren utanmazları, en sert bir karşılıkla uslandırandır.
Hâlâ öğretmeye devam eden Atsız’ın öğretmenliği hiçbir zaman bitmeyecek, sürekli olarak sürüp gidecek, ta ki acun yıkılana dek devam edecektir. Türklüğün güneşi olan her bir çalışması, eseri, söylemi, satırı, cümlesi, sözcüğü, noktası, virgülü Türk gencinin biricik hazinesi, çok sağlam, çok güçlü, çok sert, çok yürekli içsel yanının karşı koyma gücü, milli düşmanlara kardeş diyenlerin korkulu düşleri olmuştur, olacaktır. Bilimi, milli menfaatin hizmeti yerine şahsi çıkarlarına bağlayanları, kanunları, yalnız milli menfaati korumak, milleti yükseltmek için yapmayıp, onun, bunun, şunun amaçlarına feda edenleri, şaşıran, sapıtan, ürken, doğal güçlerin tutsağı olan kişiliksizleri, gelip geçici heveslerin egemenliğine teslim olan haysiyetsizleri kaypak istek, haz ve duygulanmalarında asla keyîflerine bırakmayacaktır.
Kutlu yol göstericiliğin izinde yaşamda her ilişkide, her nefeste sadece Türkçülüğün, onu yaşamanın, ağırlığı ona vermenin lüzumuna, Türklüğün varoluşunun ve gelecekte de hep var olmasının tek sebebi olan, Türk olmanın eşsiz anlamını oluşturduğuna çok güçlü ışık tutan bu ebedî inanç, damarlardaki asil kanda mevcuttur. Dünyaya gelmenin esas nedeni ve bu dünyadaki tek ödev ülküye dönüp, onu gerçekleştirmektir. Türk soyunun üstünlüğünü incelemek, anlatabilmek, Türklüğe hizmeti, şartlarını akıl ve düşüncelere sunabilmek, yüzyıllar boyunca değişmeden yaşayan bu ortak düşünceyi yeni nesillere aktarabilmek, Türklük sevgisini aşılayarak direnç kazandırmak birinci ödevdir. Nitekim büyük bir düşüncenin ardından koşmak, şeref ve yüksek bir amaç uğrunda ölmeyi göze almak insanı insan yapan erdemdir.
Vaktiyle bir ATSIZ varmış, Bozkurt gibi başı dik yaşamış, romanlarında Orta Asya bozkırlarından, at üstünde geçen destanlarla dolu binlerce yıllık yaşanmışlığın milli kahramanlarını, başlarına neler geldiğini, yüzyıllardır Türklerin çektiklerini, Orhun yazıtlarından, Yenisey kıyılarındaki kam ayinlerini, Tanrı Dağları’nın doruklarından Türklerin asla unutulmayan ve milletlerin, ölebildikleri kadar yaşama hakkına sahip olduklarını büyük bir kıvançla yazmıştır. Türklerin tarihinden, en eski zamanlarından dünyanın en görkemli sanatı okçuluk ve at üstündeki oyunlarına, sonsuz bozkırlarda at sürülerini sürenler ile gırtlak şarkıcılarının Türk ezgilerine, Tengriciliğe, Tayga’larda Turan ve Ötüken Vadisi’ni, İskit kurganlarının gizemini, Tuva, Hakasya, Ulan Batur, Urumçi, Turfan, Kaşgar, Taşkent, Hiva, Semerkand, Buhara, Balasagun ve daha nice eski yurtları, dahası günün birinde bu yurtların dışarıda kalan parçalarını da içeri almayı, Saymalıtaş, Çolpan-Ata ve Talas’ta taşlardaki Türk izlerini, yeryüzünün en yüksek göllerinden Issık Gölü kıyısında İsli Balık sofrasını, Bengü taşların üzerindeki tarihin izlerini, Türk kültürü ve coğrafyasında var olmak ne demek, Türk’ü, Türklüğü, Türkçülüğü, Türkçülüğün nasıl yaşandığını esaslı olarak ifade ve yeryüzünde derin izler bırakan bu düşünceyi yaşamak, yaşatmak fakat daha çok son kuvvetle haykırmak! Türk, zor işler başarmak için yaratılmıştır.
