Bu yazı dizisi Ulusal Dergisi’nin 1998 Kış-Bahar sayısında yayınlanmıştır.
Çağdaş Anglosakson Medeniyeti, meta değişimini eşyadan bağımsız bir değer haline getirdikten sonra, bu güç ve “değer” ile bir yandan dünyanın bütün değerlerini sömürmeye yönelirken, bir yandan da Doğu’nun ve Asya’nın fi tarihinden beri oluşturduğu manevi mirası yok etmeye yönelir. Yok etme sürecinde kendi dünyasında oluşturduğu bütün rasyonel pozitif kültür, ekonomik ve toplumsal ilişkileri tartışmasız tek gerçek olarak sunar. Bu dayatmanın ötesinde, gücün getirdiği bir zorunluluktur. Batı’nın bu gücü karşısında kendi kendini yeniden üretme veya restorasyon yerine, onunla boy ölçüşme noktasında Osmanlı Türklüğü, batıdan etkilenenlerden biri olur. Batı’dan ilk etkilenen yani Anglosakson Medeniyeti karşısında ilk yenilgiye uğrayan da odur.
Burada milletlerarası bir çatışmadan ziyade, daha lokal bir mevzuu olarak “milliyetçilik” üzerine not düşüleceğinden, konunun kendi vadisi içindeki seyrini takip etmek gerekir.
Bilinegelen biçimiyle klasik imparatorlukların yıkılıp, yerlerine ulusal devletlerin kurulmasında 1789 Fransız İhtilali’nin tarihte bir dönüm noktası olduğu sayılagelmiştir. Pek tabi olarak Türk Milliyetçiliğinin gelişme ve değişme süreci de Fransız İhtilal-i Kebirinin adeta “Greenwich”i olmuştur. Hiç şüphesiz Fransız İhtilali’nin sonuçlarının Fransa’dan ziyade çevrede yankı bulduğu göz önüne getirildiğinde, bu etkinin varlığını kabul ediş, Türk Milliyetçiliği tarihindeki dönüşümün ve akışın kronolojisini ortaya koymasına rağmen, konunun eksikliği ve mantığındaki kopukluk, meseleyi aydınlatmadığı gibi anlamlandıramamıştır. Bu durum tarihimizde;
- Yanlış bir önermeden yola çıkarak yanlış bir doğru kabulüne dayanan sonuç yaratmış,
- Siyasal tarihimizde bu sebeple meydana gelen bir kırılmayla pek çok hadise ve kişiler tahrif edilerek yapay bir tarih (resmi tarih değil) meydana getirilmiştir.
Bundan dolayı birinci fıkradan olmak üzere “yeni bir toplum ve toplum tarihi” -ki yaratılmaya çalışılmış, bu adını Cumhuriyet Türkiye’sinde bulmuştur. İkinci fıkradan ise “geleceğin Türk tarihinin” kendine özgü şekillenmesinin ve inşasının önünde engel oluşturmuştur. “Tek boyutlu” tarih ve toplum yaratma çabasında, Cumhuriyet Türkiye’sinin eğitim ve öğretim politikalarını Anglosakson düşünce sistemi üzerine kurması, pek çok konuda olduğu gibi Türk Milliyetçiliğinin doğuş ve oluşumunu da bu minval üzere açıklamaya girişmiş, sonuçta günümüz milliyetçilik kavramı da, olgusu da pek çok biçimde ifadelendirilen ama tekleştirilemeyen politik ve zihinsel bir kaosa yol açmış bulunmaktadır.
Devamı haftaya…