Atatürk
Atatürk

Sırası Değil!

Ülkemiz, büyük bir depremle sarsılmıştır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bütün kuvvetiyle hissedilen bu âfet neticesinde pek çok vatandaşımız, kardeşimiz ve tüm Türk milleti derin acılara duçar olmuştur. Bu elim hâdise üzerine ülkemizin pek çok yerinden ve yurtdışından seferberlik adımları atılmıştır. Fakat bilançosu ağır olan depremin neticeleri, hâlihazırdaki sorunlar ve koordinasyon kopukluğu nedeniyle bertaraf edilememektedir. Buna mukabil; 7,7 ve 7,6’lık büyük depremlerin ardından durulmayan yeraltı hareketleri, yaklaşık olarak 700 artçı sarsıntıyı da meydana getirmiştir. Zikredilen artçı sarsıntıların 30’una yakını ise, 5 ve üzeri büyüklüğe sâhiptir. Yâni, deprem tehlikesi hâlen sıcaklığını muhafaza etmektedir.

Deprem tehlikesinin devam ettiği ve canımızın, kanımızın yitip gittiği bu günlerde, bâzı meselelerin üzerinde durulması lâzımdır. Depremin meydana getirdiği yıkımlar, yardım faaliyetlerinin koordineli yürütülmesi hususundaki noksanlıklar ve daha kötüsü, milletimizin hayat-memat meselesinin siyasete âlet edilmesi… Evet, bu hususların üzerinde ciddiyetle durulması gerekmektedir.

Hayatımızı hüsran içerisinde sürdürdüğümüz bu sürece yönelik bir yazı kaleme almayı, kendimize “görev” olarak addettik.

Milletimizi derinden yaralayan deprem hâdisesinin, hissedildiği bölgelerde pek çok yapının yıkılmasına sebebiyet vermiş olduğu, herkesin malûmudur. Yanlış yapılaşma, inşaatın plan ve nizamnâmelere uygun olarak yapılmaması, müteahhitlerin ve ustaların ciddî ihmâlleri gibi hususlar, yıkımın bu nispete ulaşmasına neden olmuştur. Bununla birlikte, menfaat peşinde koşan birtakım insanların ihmâlleri (kolon kesme, otopark genişletme vs.) de mevcuttur. Zikrettiğimiz ihmâlleri gerçekleştirenlerden hesap sorulması da gerekir. Ancak unutulmamalıdır ki; bahse konu deprem, bölgedeki pek çok ülkeyi dahi etkilemiştir.

ABD ve Japonya başta olmak üzere pek çok ülkeden jeologlar ve deprem uzmanları, bu noktaya temas ettiler. Yapılan açıklamalarda “dünyada çok nâdir görülen bir doğal âfet” ifadesi kalın puntolarla vurgulandı. Bir tarihçi olarak biz de söylüyoruz ki; ülkemizde yaşanan deprem, yeryüzüne yakınlığı, yıkıcılığı, büyüklüğü ve süresi bakımından oldukça nâdir bir vakadır. Ve başımıza gelen bu depremin pek çok canımızı götürdüğü, yıkıcı ve zor zamanlara şehâdet ettik. On binlerce can kaybımız, yaralımız, durumundan haber alamadığımız vatandaşımız bulunmakta. Dolayısıyla tüm vatanımızın, Türkiye’mizin canından can kopmakta…

Olağanüstü durumlarda tek yürek olmayı başaran bir milletin ahfadıyız. Milletimiz, dün olduğu gibi bu zamanda da aynı feraseti göstermektedir. Hep beraber yaralarımızı sarmaya çabaladığımız süreci siyasî propagandaya âlet etmek, insanî hasletlere ters düşmektedir. Şu partili, falanca din veya mezhebe mensup, bizim milletten veya değil, bizim belediyelerimiz gibi söylemler, vatandaşlığa ve dahi insanlığa sığmamaktadır.

İlâveten, “bu kadar vatandaşımızı kaybettik çünkü, binalar sağlam yapılmadı”, “bu belediye falanca partinin yönetiminde, denetimlerini yapsalar idi, böyle olmazdı”, “devlet, enkaz altında kaldı” gibi söylemler, milletin yarasına tuz basmaktan başka bir şey değildir. Çünkü canlarını ve mallarını yitirmiş olan insanımız, şu ânda, böylesi tutum ve davranışlara tahammül edebilecek durumda değildir. Her şey çok sıcaktır ve yaşanılan süreç; menfaatlerin peşinden koşmayı değil, her koldan yardıma koşmayı gerektirmektedir.

İçinde yaşadığımız sürece dâir, kısa vâdeli çözümler gerekmektedir. Şu ânda dünün muhakemesi değil, ânın sıkıntıları gündeme alınmalıdır. Türkiye’mizin her bir köşesinden hazırlayıp gönderdiğimiz yardımlar, uygun koşullarda ve kontrollü olarak dağıtılmalıdır. Yardımlarda da hassasiyetli ve insaflı davranılmalıdır.

Düne kadar “komşum” diye hitap ettikleri insanların zor gününde “krizi fırsata çevirme” kafasıyla hareket edenler, önlenmelidir. Unutulmamalıdır ki, böyle ahlâksız tutumlara düşmüş olanların dağdaki teröristten farkı yoktur! Ekmeğini ve suyunu tükettiği memlekete düşmanlık eden teröriste ne uygulanıyorsa, aynı tarife bunlar için de geçerli olmalıdır!

İlâveten, “çocuk” görünümüne sâhip olup deprem ve depremzedelerle dalga geçme haysiyetsizliğini gösterenlerin de aynı kapsamda değerlendirilmeleri gerekmektedir!

Bilinmelidir ki; bu millet, vatanına ihanet edenleri unutmaz ve unutturmaz!

Nitekim devletimiz ve kolluk kuvvetlerimiz, ifade ettiğimiz bu sıkıntılar üzerine canhıraş çalışmaktadırlar. Yapılan çalışmalara şâhit olmakla beraber, yapılması gündeme gelen çalışmaların da takipçisi olacağımızı bildirmek isteriz.

Son Söz Niyetiyle: Vefat eden, yaralanan ve malını-mülkünü âniden kaybeden insanlarımızın acılarıyla kederlendiğimiz bu günlerde, elimizden geldiğince metanetli olmamız lâzımdır. Ayrıca, milletin evlâdı olmak, zor günlerde milletinin yanında olmayı gerektirir! Kan vermek, aynî ve nakdî yardımlarda bulunmak ve çeşitli âlet-edevât vâsıtasıyla bölgede veya geride destek sağlamak, oldukça önemlidir. “Çorbada bizim de tuzumuz bulunsun” düsturu gereğince milletine destek olmak yerine, yağmacılık ve açgözlülük sergileyenlere tahammül gösterilmemelidir!

Hâlen depremin yaralarını sarmakla uğraştığımız günlerde geçmişe dönük eleştiri, itiraz, siyaset vb. tutum ve davranışların ise, SIRASI DEĞİLDİR!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz